Beyaz Geceler – F. Dostoyevski

Beyaz Geceler, sadece iki karakter üzerinden gelişen ve Dostoyevski’nin eserlerinde sık rastladığımız derin psikolojik tahliller bulunan bir öykü.

Eseri onun bakış açısı ile takip ettiğimiz gencin adını bile bilmiyoruz. Ancak bu genci, öykü ne kadar kısa olsa da iyi tahayyül ediyoruz. Yıllardır yaşadığı St. Petersburg şehrinde hiç arkadaşı olmamıştır. Neşesini de hüznünü de kendisiyle paylaşmış, şehirde gezdiği yerlere kendi kendine anlam yüklemiş ve etrafta gördüğü insanlar mutlu ise kendini de mutlu saymış hayalperest bir adam karşımızdadır.

Diğer karakter ise gün görmemiş, saf bir genç kız olan Nastyenka’dır. Babaannesi ile birlikte ondan hiç ayrılmadan yaşamak zorunda olan bu kız, tekdüze ve kapalı bir hayat sürmüştür. Ancak, yaşadıkları evin tavan arasına yerleşen gizemli yeni kiracısı ile tanışması ve kiracısının kendisine ilgi göstermesi ile tüm hayalleri onun üzerine kurulmuş ve çok geçmeden ona umutsuzca âşık olmuştur. Bu sırada kiracısının bir yıllığına Moskova’ya gitmesi gerektiğini ürpererek öğrenmiş ve onunla kaçmak istemiştir. Ancak kiracısı bu gidişinin tehlikeli olacağını söylemiş; eğer işlerini çözüp geri dönmesi için onu bir yıl beklerse çok mutlu olacaklarına dair söz vermiş ve gitmiştir.

Aradan bir yıl geçmiş ve iki karakterin karşılaştığı an gelmiştir…

Âşık olduğu eski kiracısı ile bir köprüde sözleştiği gece vakti bekleyen ama sevgilisi gelmeyen ve hayal kırıklığına uğrayan Nastyenka, ağlamaya başlar. Bu sırada hıçkırık seslerini duyan hayalperest genç yanına gelir. İlk başta bu gence içini açmak istemeyip oradan uzaklaşmak isteyen kız, gece vakti olması ve sokakta onu rahatsız eden bir kişiyi başından savması ile az önce tanıştığı gence güvenir ve evine kadar kendisine eşlik etmesine izin verir.

O güne kadar kimse ile yakınlık kuramayan genç, Nastyenka’dan etkilenir ve hemen içini ona açmaya başlar. Bu kısa tanışmalarının onda uyandırdığı dostane hisleri anlatır ve genç kızla yarın aynı yerde bir kez daha görüşmek için söz alır. Genç kız ise karşısındakinin bu duygularını karşılıksız bırakmamak için tekrar görüşmeyi bir şartla kabul eder; ne olursa olsun her zaman dost kalacaklardır. Hayalperest genç ise bunu kabul eder. Ancak bilmediği bir şey vardır; Nastyenka sevgilisini beklemek için zaten oraya gidecektir.

İki gencin uzun sohbetlerle kendi öykülerinden bahsettiği ertesi günde ikili iyice yakınlaşmaya başlar. Ertesi gün için de sözleşirler ve bir sonraki gün için de.

Gencin beyaz geceler olarak betimlediği bu akşamlarda ikilinin aralarında geçen, altını çizdiğim diyalog ve düşüncelerden bazıları şunlardır:

  • Sıkıntıya boğulmuş bir hayal gücü ne işe yarar? O yorulmak bilmeyen hayal gücünün de bir gün yorulacağını, sürekli gerilim içinde olmaktan bitap düşeceğini hissedersin, çünkü büyümekte ve eski ideallerini geride bırakmaktasındır…”
  •  “Bu hep böyledir; mutsuz olduğumuzda diğerlerinin mutsuzluğunu daha güçlü hissederiz, duygularımız yıkılmaz, tam tersine yoğunlaşır.”
  • Zekâ ve güzellik birlikte olunca birbirilerine o kadar yakışıyorlardı ki…
  •  “… Fakat mutluluk ve neşe insanı nasıl güzelleştiriyor! Sanki kendi yüreğini alıp başkasının yüreğine dökmek istiyorsun, herkesin neşelenmesini, gülmesini istiyorsun. Mutluluk nasıl da bulaşıcı!…”

İki genci yakından tanıdığımız “beyaz gecelerde” Nastyenka’ya âşık olan genç, kendi duygularını saklar ve üzüntüden bitap düşmüş olan kıza hayal kurduğu mutluluğa ulaşması için yardım eder. Eski kiracısının döneceğine dair umutlar verir; hatta sesini duyurmak için bir mektup yazmasına bile yardımcı olur.

Ertesi gece vakti gelir. Her iki kahraman da kiracının hiç gelmeyeceğini düşündüğü sırada, hayalperest genç artık daha fazla dayanamaz ve Natsyenka’ya olan aşkını itiraf eder. Yaptığı bu itiraftan pişmanlık duyar ve gitmeye kalkışır. Ancak kız onu durdurur. Belki de beklediği aşkının kendisini hak etmediğini ve onu seveceğini söyler. Gelecek planları yapmaya başlarlar. Genç, hayatında hiç hissetmediği kadar mutlu olur.

Öykünün son sayfaları gelmiştir artık. Hikâyenin böyle bitmemesi için hiçbir sebep yok gibi gözükür. Ta ki çift birlikte eve dönerken kiracının aniden karşılarına çıktığı âna kadar. Son birkaç geceyi sanki ansızın unutan genç kız, çığlıkla bir yıldır beklediği kiracısının kollarına koşar.

Hayalperest genç içinse zaman durmuştur. Kız, bir anlığına ona geri gelir. Gence bakışlarında derin bir empati umudu vardır. Mahcubiyetle af diler, onu öper ve gider. Kızın inandığı mutluluğuna müdahale etmek istemeyen hayalperest genç, sadece onları gözden kaybolana dek arkalarından izler…

Hayalperest gencin öykü boyunca defalarca gösterdiği özgecilik bu yazıyı yazmaya karar vermemde etkili oldu. Öyküde işlenen birçok duygu ve his, yine Dostoyevski’nin yirmi yıl sonra yazdığı bir başka eseri Ezilenler’de de işlenmişti. Bu haliyle, kitapta işlenen diğerkamlığın yazarın içsel dünyasından türemiş olduğunu düşünüyorum.

Yazımı eserin başında Turgenyev’den yapılan bir alıntı ile bitiriyorum.

“… Sırf bunun için yaratılmadı mı o

Bir anlığına da olsa,

Yakın olmak için senin yüreğine?..”

Yorum bırakın